TERAPİ NEDEN BAZEN İŞE YARAMAZ?
Yazıma başlamadan önce sizlere konuyla bağlantılı olarak, psikoloji dünyasına yeni bir kavram armağan etmiş olan bir deneyin ayrıntılarını paylaşmak istiyorum. 1967 yılında Profesör Martin Seligman tarafından yürütülen bu deneyde köpeklerin acıdan kaçma davranışları incelenmek istenmiştir.
24 köpek; kaçış grubu, kontrol grubu ve boyunduruk grubu olmak üzere 3 gruba ayrılmış ve kendilerine zararsız ancak rahatsız edici bir elektrik şokunun verildiği kabinlere konulmuştur. Kaçış grubunda yer alan köpeklerin kabinlerine, basıldığı anda elektriği durdurabilen bir buton konulmuştur. Boyunduruk grubundaki köpeklerin ise elektrikten kaçma gibi bir imkanı yoktur. Kontrol grubundaki köpeklere ise hiçbir şekilde elektrik verilmemiştir. Kaçış grubundaki köpekler butona basarak kurtulabilirken, boyunduruk grubundakiler acıya katlanmak zorunda kalmıştır.
Deneyin ikinci aşamasında tüm köpekler, sırayla aynı kabine alınmıştır. Ortasında köpeklerin rahatlıkla atlayabileceği bir engelle bölünmüş olan bu kabinin bir tarafı elektrik verilen alanken, diğer tarafı güvenli alandır. Bu işlem gerçekleşirken şu acı gerçek görülmüştür: İlk aşamada butona basarak elektrikten kurtulabilmiş olan köpekler ile hiç elektrik verilmemiş olan köpekler bu yeni kabinde kendilerine elektrik verildiği an diğer tarafa atlayarak kurtulmayı deniyordu. Buna karşın ilk aşamada acıya katlanmayı öğrenmiş olan köpekler, kurtulma şansları olmasına rağmen karşı tarafa atlamayı bile denememişlerdi. İşte bu bize bir şeyi öğretti: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK.
Şimdi bu deneyin bulgularını, türlü yaşam sorunları çekmiş, yardım almayı denemiş ancak beklentilerini karşılayamamış insanlar üzerinden inceleyelim. Bu insanlar, bahsi geçen deneyde boyunduruk grubunda olan köpeklerle aynı şeyi öğrenmiştir: “Bundan kurtulmamın bir yolu yok, en iyisi çırpınmayı bırakıp, var olan enerjimi kurtulmaya çalışmak yerine, buna katlanmak için kullanmalıyım.”
Ben Umutsuz Vakayım
Görüştüğüm birçok kişiden; “Hocam ben umutsuz vakayım.”, “Beni yatırmaları gerek.”, “Öyle konuşa konuşa hiçbir şeyin düzeleceği yok.” gibi sözler duyduğum olmuştur. Elbette birinin sahip olduğu sorunla yıllar geçirmesinin, defalarca deneyip çözüme ulaşamamasının onu nasıl bir umutsuzluğa, çaresizliğe ve boşvermişliğe itebileceğini anlayabiliyorum. Yine de bu o insanların, sorunlarının boyunduruğu altına girip, “kaderine razı gelmeyi” seçerek yapılabilecekler arasından en kötüsünü yaptıkları gerçeğini değiştirmez.
İyi de zaten defalarca profesyonel destek almayı denemiş, aynı şeyi tekrar tekrar denemesi de aptallık olmaz mı? OLMAZ. Çünkü söz konusun psikolojik danışmanlık olduğunda, bırakın her uzmanın farklı ölçüde yararlı olabilecek olmasını, aynı uzmanın iki farklı seansı arasında bile dikkate değer bir farklılık olduğunu görebilirsiniz. Bitirmeden, neden bazı bireylerin yıllarca doktor/psikolog/psikolojik danışman dolaşıp, sorunlarından kurtulamadığı ile ilgili birkaç olası neden sıralamak istiyorum.
Neden Psikolojik Yardım İşe Yaramıyor?
- Bazı vakalarda danışanın sadece ilaç kullanarak iyi olabileceğine inanması, bir dönem ilaç kullanmış olmayı “Yapacağımı yaptım” olarak kabul etmesi.
- Bazı vakalarda danışanın ilaç kullanmadan, sadece psikolojik danışmanlık alarak sorunlarından kurtulabileceğine inanması, bir dönem psikolojik danışmana gitmeyi “Yapacağımı yaptım” olarak kabul etmesi.
- Uzun bir psikoterapi sürecine girmesi gereken bazı danışanların, bir uzmandan 1-2 kez seans almayı “Yapabileceğimi yaptım.” olarak kabul etmesi.
- Haftada 1-45 dakika 8-12 seans şeklinde planlanan bir psikolojik danışmanlık sürecinin, türlü sebeplerden dolayı planlandığı düzende devam edememesi.
- Ruh sağlığı uzmanı olmayan kişilerden ruh sağlığı hizmeti alınması (Yaşam Koçu vb.)
- Ruh sağlığı uzmanı olsa da doğru uzman seçiminin yapılamaması.
- Danışanın, bütün her şeyi terapistin yapacağını düşünmesi.
- Yardım alınan uzmanın mesleki yeterliği.
Detaylı bilgi almak için lütfen arayınız.