kişiliğin psikoseksüel gelişimi

Kişiliğin Psikoseksüel Gelişimi

Değerli okurlar,

Psikoseksüel gelişim kuramı, bir cinsel gelişim kuramı değil, kişilik gelişimi kuramıdır. Buna karşın kişiliğin gelişiminde, cinsel haz arayışının etkili olduğunu vurgulaması ve cinsel haz arayışının doğumdan itibaren başladığını iddia etmesi gibi sebeplerden dolayı, Freud’un bir kesim tarafından sapkın ve hastalıklı görülmesine neden olmuştur. Şüphesiz ki insan doğasını, bilinç ve bilinçdışını, kişilik gelişimini anlamamızı Freud’un sapık (!) görüşlerine borçluyuz. Bu yazıda koca bir kişiliğin, yaşamın ilk altı yılında nasıl şekillendiğinin bir özetini yapacağım. İnsanın doğumdan itibaren hangi psikoseksüel evreleri atlattığına, bunların özelliklerine, bu evrelerde yaşanan sıkıntıların gelecekteki yansımalarına, doğru ana baba tutumlarına değineceğim. Bunları öğrenmeden önce, Freud’un insan ruhunu 3 farklı yapıya ayırdığı yapısal kişilik kuramını bilmek zorundayız. Aşağıdan bakalım.

İd, Ego, Süperego

Freud’a göre yaşamımızın farklı evrelerinde, farklı işlevleri olan 3 yapı geliştiririz. Bunlardan ilki olan id, kişiliğimizin doğuştan gelen, en ilkel ruhsal yapısıdır. Dürtüsel yanımızı temsil eder. Freud’a göre iki temel içgüdü ile doğarız: Cinsellik/Yaşam içgüdüsü (Libido) ve saldırganlık/ölüm içgüdüsü (Thanatos). İd, bu içgüdüleri taşıyan, bilinçdışımızda işlev gösteren ruhsal yapımızdır. Haz alma ilkesine göre çalışır ve içgüdüsel arzuları karşılamaya hizmet eder. Sonuçları ne olursa olsun her arzu karşılanmalıdır. Mantıktan ve ahlaktan uzaktır. Yeni doğmuş bir bebeğin sahip olduğu tek ruhsal yapı id’dir. Zamanla ego ve süperegoyu geliştirir

Ego, Kendimizden başka bir dış dünyayı keşfettiğimizde ve bu dünyanın gerçekliğini kabul ettiğimizde gelişmeye başlayan, id’in istekleri ile dış dünya arasında aracılık eden akılcı yanımızdır. Ego da id gibi acıdan kaçma ve hazza ulaşmaya hizmet eder ancak bunu toplumsal olarak kabul gören bir yolla yapmayı amaçlar. Ego çoğu zaman id’den gelen arzuları olduğu gibi karşılayamaz. Erteler, başka bir şekilde karşılar, savunma mekanizmaları yoluyla yaşadığı içsel çatışmayı azaltır. Örneğin id’den gelen saldırgan arzular olduğunu düşünelim. Ego, id’den gelen saldırgan arzuların şeklini yüceltme savunma mekanizması ile değiştirerek karşılar. İd der ki “hadi insanların kaşını gözünü patlatalım.” Ego ise, “Saçmalama bunu yapamayız, ama boksör olursan bunu profesyonel olarak yaptığın için sana para bile verirler, bence öyle yapalım.” der.

Süperego, birazdan anlatılacağı üzere ödipal çatışmalarla mücadele edilen 4-5 yaşlarında gelişmeye başlayan, başta ebeveyn ve yakın çevremizden öğrendiklerimizle ortaya çıkan, toplum ve kültür normları tarafından da son hali verilen, kişiliğimizin ahlaki ve yargılayıcı tarafıdır. Id’in ihtiyaçlarını yargılayarak ego’yu gerçeklik ilkesine göre değil ahlak ilkesine göre hareket etmesi için baskılar. Ego’yu suçluluk hissiyle cezalandırır ya da gurur hissiyle ödüllendirir. Ego’nun okşanması deyimi de aslında süperego’nun yarattığı ideal benliğe uygun davranış ve yaşantılardan sonra, ego’nun ödül almasıdır. Özetle id kişiliğimizin şımarık ve arzuları dinmek bilmeyen küçük çocuğumuz, süperego otoriter büyük çocuğumuz, ego ise arada kalmış ortanca çocuğumuzdur.

Psikoseksüel Gelişim Evreleri

İd, ego, süperego, libido kavramlarını anladıysak artık psikoseksüel gelişimi anlayabiliriz. Freud ruhsal hastalığı olanlarla çalışırken, hemen hepsinin cinselliklerinin de bozulmuş olduğuna tanık oldu. Nevrozluların, haz almak adına genital bölgeler dışında başka bölgelerden gelen doyuma bilinçsiz olarak odaklandıklarını gördü. Örneğin parmak veya kolun herhangi bir yerini emmek, tırnak yemek, popo gibi belli bir yerine tokat vs. atmak gibi hazza yönelik yapılan tekrarlayıcı hareketleri istisnasız her hastasında gözlemliyordu. Freud bunu erken çocukluk yaşantılarına bağladı ve olgunlaşma gereği büyüdükçe vücudun farklı bölgelerinin libido enerjisi ile yüklenip cinsel haz kaynağına dönüştüğü sonucunu çıkardı. Ona göre Sırasıyla oral, anal ve genital bölgeler yaşamın ilk 6 yılında haz kaynağı oluyor ve kişilik bu hazların sağlanması/sağlanmaması/bastırılması/ertelenmesi gibi sebeplere bağlı olarak şekilleniyordu.

Oral Evre

Bu evre yaşamın ilk 18 ayında libido yani cinsel enerjinin ağız, dudak, dil, deri, duyu organları, diş ve çene gibi bölgelerde toplandığı evredir. Bu evrede bebeğin haz elde etme tarzı emme, yutma, fiziksel temas, ısırma, çiğneme gibi davranışlar bebeği acıdan uzak tutarak hazza yaklaştıran eylemlerdir. Bebeğin dürtüsel ihtiyaçlarına cevap veren şey ise duyarlı ve sıcak bir anne bakımıdır. Gerektiği kadar emzirmek, öpmek, koklamak, sarılmak, beslemek ve bebeğin haz ihtiyacını karşılamak annenin görevidir.

İlk 6 ay yetersiz anne sevgisi gören ya da tam tersi bazen sevgiyi beklemek zorunda olacağını öğrenmeyen bebekler büyüdüklerinde “ağzı açık mama bekleyen” yetişkinlere dönüşür. Başkalarına bağımlı olurlar, her zaman alıcı konumda olmak isterler, sigara-alkol-madde bağımlısı olabilirler, obez olabilirler, kekemelik veya benzer bir konuşma güçlüğü çekebilirler, sabırsız ve aceleci, düşünmeden hareket eden, mantığı ile değil dürtüleriyle hareket eden yetişkinler olabilirler. Bebek 18 ayını bile doldurmadan ikinci bir çocuk dünyaya geldiğinde muhtemelen kıskançlık onun için bir kişilik özelliğine dönüşecektir, nefret ve sevgi duygularını bir arada yaşayacak, arkadaşlık ve romantik ilişkilerinde iten-yapışkan birine dönüşecektir.

Anal Evre

Anal evre kendi içinde iki alt evreye ayrılır. İlki 8-24 ay aralarında görülebilecek sadik anal evre, ikincisi ise 12-36 ay arasında görülebilecek erotik anal evredir. Sadik anal evrede anüs, göğüs ve kaslar erotikleşmiş ve libidoyla yüklenmiştir. Hazma alma yolu dışarı atmayı içerir. Dışkılama ve boşaltım gibi etkinlikler çocuğun cinsel haz duyduğu bir etkinliğe dönüşmüştür. Bu nedenle kaka veya çiş tutmanın öğretilmesi için özel bir eğitime ihtiyaç vardır. Tuvalet eğitimi çoğunlukla çocuğun elinden zevk aldığı bir şeyi almaktır.

Erotik anal evrede ise haz elde etme sistemi tutmaya dönüşmüştür. Çiş ve kakayı tutmak, mesaneye veya makata içerden yapılan baskı keyif verici olabilir. Bundan dolayı bazı çocuklarda kakasını yapmayı reddetme gibi pasif-agresif davranışlar görülebilir. Anal evrenin her iki alt evresinde de ideal ebeveyn tutumu, doğru zamanda doğru şekilde yapılan tuvalet ve mesane eğitiminin yanında, kendini denetleme ve hakim olmanın çocuğa her alanda öğretilmesi ve model olunması gerekir. Bu evrede meydana gelen yanlış ana baba tutumları, bu bebekleri yetişkin olduklarında aşırı tutucu, otoriter, düzensiz, sorumsuz, cimri, düzen takıntılı, koleksiyoncu ve istifçi, kararsız, aşırı koruyucu ve sahiplenici bireyler haline getirebilir.

Fallik Evre

Fallik evre geçici bir süreliğine, 3-6 yaşları arasında libidonun genital bölgelere yüklendiği, kız çocuklarında vajina ile erkek çocuklarında ise penisle ilişkili etkinliklerin haz alma odaklı olduğu evredir. Kız çocuklarında bacaklarını sıkma, kapatma, sürtünme gibi çocukluk mastürbasyonları da bu yüzdendir. Anlam veremedikleri bir zevk alırlar. Diğer yandan çocuğun cinsel kimlik ve cinsiyet ayrımlarını fark ettikleri, annenin memeleri varken babada neden olmadığını, kızların penisinin nereye kaybolduğunu, eğer erkekse babasının vücuduyla kendininkinin aynı olduğunu fark ettiği, kendinin sadece bir çocuk değil, erkek çocuk olduğunu fark ettiği evredir. Çocuk erkektir ancak erkek nasıl olunur babadan öğrenir, babasını kopyalamaya, onunla özdeşim kurmaya, onun değer ve inançlarını sorgulamadan benimsemeye, onun gibi olmaya başlar.

Ve nihayet çocuk, babasında olup kendinde olmayan bir şey fark eder: Karı. Babası gibi erkek olacaksa, babasının sahip olduğu gibi bir karıya sahip olması gereklidir. Tahmin edeceğiniz üzere bu kadın anneden başkası olmayacak, çocuk kendisini, anneyi babadan çalmak için uğraştığı ama bunu yaptığı içinde korku içinde olduğu bir savaş ve içsel çatışma içinde bulacaktır: Oedipus kompleksi. Anne ile yalnız kalma arzusu, sürekli annenin kendiyle ilgilenmesini isteme, anne ve babayı yalnız bırakmama, korkuyorum bahanesiyle (ki aslında tam olarak bahane denemez çünkü yaşadıkları kompleks onları gerçekten yalnız yatmaktan korkmaya iter) anne babanın odasında ve arasında yatma gibi davranışlar gözlenir.

İlginç bir şekilde erkek çocuk, babasına karşı duyduğu bilinçdışı nefretten suçluluk duyarak bu nefreti yansıtma yoluyla babasından kendine gelen bir nefrete dönüştürür. Sanki babası onun onunla mücadele ettiğini ve bu nedenle kendisini cezalandıracağını, onun penisini keserek (kastrasyon) erkekliğini alacağını düşünür. 3-6 yaş arasında bu nedenle sünnet kesinlikle travmatik bir deneyimdir. Çocuğun bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatması için anne ve babanın anlayışına, merak ve öğrenmeyi teşvik edişine, özellikle cinsellikle ve cinsiyetle ilgili sorularda yargılayıcı olmadan açık ve doğru cevaplar vermeye, cinsel oyunlar oynamalarına izin vermelerine ve tabi ki erkek çocuğun partner arayışını anneden başka nesnelere yönlendirmesine bağlıdır.

Kız çocuklarında da bu süreç erkek çocuklarda olduğundan tek bir farkla görülür. Uzaklaştırmaya çalıştıkları anne nesnesi, aynı zamanda onların ilk sevgi nesneleri olan kişidir. Bu nedenle anneye karşı sevgi ve nefretin bir arada olması daha sık görülür ve erkek çocuklarınkinden daha zor atlatırlar. İster kız ister erkek olsun, bu dönemde karşı cins ebeveyne olan bağlılık ve aynı cins ebeveyne olan nefret çatışmasından sağ salim çıkamadıkları takdirde yalnızlık, yalıtılmışlık, ilişkisel sorunlar, güven sorunları, bağlanma sorunları, cinsel sorunlar vb. sorunlarla karşılaşabilmektedirler. Hatta Freud eşcinselliği bu dönemde yaşanan gelişimsel bozukluklara bağlamıştır.

Detaylı bilgi ya da randevu almak için lütfen arayınız.

Hemen Randevu Al

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir